Hakkari'nin kırsal bir mahallesinde, yılan korkusu sebebiyle yaşanan dramatik bir olay, hem yerel halkı hem de insan psikolojisini derinden etkileyen bir durumu gözler önüne serdi. 30 yaşlarında bir kadın, doğduğu günden beri yılan fobisi taşıyordu. Bu korku, özellikle hamilelik dönemiyle birleşince, kabusa dönüşen bir hayatın kapılarını araladı. Kadın, yılanlardan korkarak üç kez düşük yapmanın acısını yaşadı ve bu durum, hem fiziksel hem de ruhsal sağlığını ciddi şekilde etkiledi.
Psikologlar, yılan gibi sürüngenler üzerinde yoğunlaşan korku duygusunun, birçok bireyde kaygı bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğu gibi rahatsızlıklara yol açabileceğini belirtiyorlar. Diğer hayvan korkularında olduğu gibi, yılan korkusu da bireyin günlük yaşamını aleyhine etkileme potansiyeli taşıyor. Hakkari'deki bu olay, yalnızca fiziksel bir korkunun değil, aynı zamanda bir travmanın insana nasıl zorluklar getirebileceğinin çarpıcı bir örneği.
Kadının yaşadığı korku, hamilelik sürecinin getirdiği hormonal değişimlerle birleşince, stres seviyesini daha da artırdı. Stresin, hamilelikte düşük riskini artırdığı bilinmektedir. Kadın, hamileliğinin her evresinde, yılan görme korkusuyla baş başa kaldı ve bu durum ruh sağlığını ciddi anlamda tehdit etti. Yılan korkusu, özellikle bu tür ailevi ve toplumsal dinamiklerin yaşandığı yerlerde, hatta kabus gibi olayların yaşanmasına neden olabilir.
Ne yazık ki, Hakkari'deki yerel toplum, kadının yaşadığı bu zorlu süreçte etkili bir destek sistemine sahip değildi. Korkularını paylaşabileceği kimseyi bulamayan kadın, daha fazla yalnızlaştı ve yaşadığı travmaya yenik düştü. Yetersiz psikolojik destek ve farkındalık eksikliği, benzer olayların artmasına neden olabilir. Bu tür durumlarla başa çıkmak için, toplumda farkındalık yaratmak ve psikolojik destek hizmetlerinin yaygınlaştırılması zaruridir.
Bu hikaye, sağlık ve psikolojik destek alanında toplumsal bir değişimin ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Yetersiz destek, birçok kadın için yalnızca fiziksel bir zorluğa değil, aynı zamanda ruhsal bir çöküntüye de yol açabiliyor. Hakkari'deki kadın –ve benzer durumda olan diğerleri- için toplumsal bir aydınlanma şart. Yaşadıkları korku bir kabusa dönüşmemeli, toplumun bu konuda daha aktif ve destekleyici bir rol üstlenmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, Hakkari'de yaşanan bu trajik olay, yılan korkusunun sonuçlarının çok daha derinlere indiğini gösteriyor. Hem bireysel hem toplumsal düzeyde, bu tür korkularla başa çıkmanın, ve gerekli destek sistemlerini oluşturmanın önemi büyüktür. Yılan korkusu gibi fobilerin üstesinden gelmek, yalnızca bireyler için değil, toplum sağlığı için de oldukça kritik bir meseledir.